Devletin kamu harcamalarını karşılayıp kendi halkına hizmet vermek için yine kendi halkından aldığı belli miktardaki paraya vergi demekteyiz.
Vergi konusuna yaklaşım tarzı ekonomi modellerinin ve onları uygulayan hükümetlerin hem ekonomiye, hem de toplumsal olaylara ne şekilde baktığını ortaya koyar. Vergiye getirilen yorum ekonomi modellerinin üzerine oturtulduğu bakış açısının da özeti gibidir.
Günümüz ekonomi anlayışlarının felsefesini oluşturan liberal anlayış, devletin küçültülmesini benimser. Ancak devleti ve kamu harcamalarını küçülten liberal anlayışlar, diğer taraftan devletin topladığı vergileri arttırmasından yanadır. Devlet eğer harcamalarını kısıyorsa neden daha fazla vergi toplamaya ihtiyaç duyar, sorusu akla gelebilir.
Özellikle son 25 yıl içerisinde kalkınma modeli olarak faizle alınan sermayeyi kendilerine kaynak olarak seçen ülkeler bugün itibarı ile bırakın kalkınmayı belli başlı global ve onların yerli taşeronu sermaye gruplarına trilyon Dolarlar düzeyinde borçlanmışlardır.
Bugün liberal anlayışların devlete biçtiği rol son derece basittir; halkından maksimum miktarda vergi toplamak, bunun minimum miktarını halkına hizmet olarak sunmak, aradaki farkı ise global tefecilere aktarmak...
Bu mantıkla hareket eden devlet bırakın sosyal devlet olmayı haraç alan devlet konumuna getirilmiştir. Dünya insanlığı adeta haraca bağlanmış durumdadır. Bu esaret zincirinin bekçiliği yine o toplumları yöneten hükümetler tarafından yapılmaktadır. Maliyetli para ile borç batağına sokulan devletlerin gelirleri toplanan vergiler kanalı ile belli yerlere aktarılmaktadır.
Dikkat edilirse liberal anlayışlar hükümetlerin önüne borçları ödeyecek bir modeli değil, borçların sürdürülmesi adı altında bu esaret zincirini devam ettirecek anlayışları koymaktadır. Bu durum ülkemiz için de farklı değildir. Bu çarpık anlayışa birkaç süslü kelime ile sanki bilimsel bir görüntü kazandırılmaktadır. Borcun milli gelire oranı şu rakamı geçmezse problem olmaz, faiz dışı fazla belli bir oranın üstüne çıkarsa gelecek yıllarda borç yine döndürülebilir gibi... Dikkat ederseniz bütün bu ifadeler bu ülkelere para satanların parasını korumaya yöneliktir. Toplumun çıkarlarını korumaya yönelik değildir. Dolayısı ile vergi konusunda her şeyden önce tespit etmemiz gereken nokta toplanan vergilerin ne amaçla kullanılacağı sorusudur.
Milli Ekonomi Modeli'mizde her şeyden önce ma-liyetsiz para modeli hayata geçirileceği için bütçe giderlerinde faiz ödemeleri diye bir kalem olmayacaktır.
Toplanılan vergilerin az bir kısmını halkına hizmet olarak sunan devlet anlayışından, topladığı vergiden daha fazlasını halkına hizmet olarak sunan bir sosyal devlet modeli hayata geçirilecektir.
Bu konuyu devlet bahsinde ifade etmiştik. Devletin gelirlerinden sadece bir tanesi vergidir, senyoraj gelirleri, ticari işletme gelirleri devleti, halkından topladığından daha fazlasını halkına hizmet olarak sunabilecek konuma getirmektedir ama her şeyden önce sıfır faiz harcaması olmazsa olmaz şarttır. Yani sadece maliye politikası değil onunla iç içe doğru bir para politikası da şarttır.
Şimdi cevabını aramamız gereken soru kimlerden hangi oranlarda vergi alınacağı sorusudur. Çünkü vergi bir taraftan tüketimi kısarken diğer taraftan da üretimi kısmakta ve üretim maliyetlerini yukarı çekmektedir. Önce vergi oranlarının tüketimi nasıl etkilediğine ve kimlerden vergi alınması gerektiğine bakalım.
Hatırlanırsa gelir tüketim eğrisinin düz bir eğri olmadığını ifade etmiştik. Yani belli bir noktaya kadar düz doğru olarak giden eğri ondan sonra logaritmik bir eğilim göstermektedir.
Yine altını çizmemiz gereken önemli bir nokta da ekonominin denge noktasının gelirin tüketime eşit olduğu nokta değil, tüketimin üretime eşit olduğu noktadır. Eğer her gelir düzeyi için aynı oranlarda vergi almaya başlarsak bu adalet olmayacak, aynı zamanda ekonomide ciddi oranda bir talep daralmasına sebep olacaktır. Oysa bizim cevabını aradığımız soru aynı miktarda vergiyi en az talep daralması ile toplumdan toplamak olmalıdır. Bu yaklaşım hem ekonominin büyümesini yavaşlatmayacak, hemde sosyal adaleti sağlayacaktır.
Grafikler dikkatle incelendiğinde görülecektir ki; gelir düzeyi tasarruf çizgisinin altında olan kesimden alınan vergi, direkt olarak tüketim miktarını aşağıya düşürecektir.
Örneğin 1000 birim vergi aldığımızı varsayalım. Eğer bu miktarı dar gelirli kesimden alıyorsak tüketime yansıması 1000 birim daralma şeklinde olacaktır. Eğer bu vergiyi çok yüksek gelir grubundan alıyorsak tüketime yansıması nerede ise sıfır daralma olarak ortaya çıkacaktır.
Bireylerin gelir düzeyi arttıkça elde ettikleri gelirlerin tüketime yansıma oranı azalmaktadır.
Bu nedenle belli gelir düzeyinin altında olanlardan vergi almak ekonomiye sadece zarar verir. Dar gelirli kesim için kullanılabilir gelir düzeyinde meydana gelen azalma aynı miktarda tüketimde de bir azalma yapacaktır. Gelirin kaynağı üretimdir. Üretim düzeyi de tüketim miktarına bağlıdır. Yeterli tüketim olmadığında üretim düzeyi düşeceği için gelir düzeyinde de azalma olacaktır. Her ne kadar tüketimin sebebi elde edilen gelir gözükse de, elde edilen gelirin sebebi de tüketimdir.
Ayrıca dar gelirli kesimden vergi almayarak gelir dağılımında meydana gelebilecek dengesizliği de önlemiş olacağız. Bunun sosyal yapıda faydası olduğu gibi aynı zamanda ekonominin dengede olmasında büyük faydası vardır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, aynı miktarda paranın gelir dağılımı bozuk olan bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı ile gelir dağılımında dengenin sağlandığı bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı bir değildir.
Dar gelirli kesimin elindeki paranın dolanım hızı, buna bağlı olarak tüketim hızı ile aynı miktarda paranın gelir seviyesi yüksek kesimin elindeki tüketim hızı bir değildir.
Yatırım harcamaları üzerinde de vergilerin etkisi vardır. Özellikle küçük esnafın yapacağı küçük çaplı yatırımlar için ihtiyaç duyduğu sermaye vergi ile bu kesimin elinden alınmaktadır.
Büyük kuruluşlar için ise daha önce belirttiğimiz gibi ihtiyaç duyulan sermaye devlet tarafından sıfır faizli kredi ile karşılanacaktır. Bunun manası sadece belli gelir düzeyinin üzerinde olanlara sıfır faizli kredi verileceği değildir. Elbette proje sahibi herkes bu imkanlardan yararlanacaktır. Ancak küçük esnaftan alınmayacak vergiler de aynı zamanda esnafın ihtiyaç duyduğu ufak sermaye oluşumunu sağlamış olacaktır.
Öyleyse vergi de yapılması gereken belli gelir düzeyinin altında olan kesimden vergi almamaktır. Bu miktar ülkeden ülkeye dönemden döneme değişmekle birlikte ülkemiz için şu şartlarda yıllık geliri 100 milyarın altında olandan vergi almamaktır.
Bu miktarda vergi almamak hükümetler için bir kayıp olmayacaktır. Çünkü yukarıda da anlattığımız gibi örneğin yıllık kârı 20 milyar olan bir bireyden alacak olduğumuz 8 milyarlık vergiyi almadığımız taktirde,bu 8 milyarlık para tüketim olarak piyasaya girecek ve elden ele dolaşacaktır.
Bunun ülkemiz şartlarında yılda 16 kez el değiştirdiğini düşünebiliriz.
2004 yılı GSYİH 430.511.476.968'dir (1).
M1 ise 26.906.087.000'dır (2).
GSYİH / M1 = 16 olacaktır.
Bu meblağda bir para vergi olarak alınmadığı taktirde ortaya çıkacak artı tüketim miktarı 128 milyar olacaktır.
Buna mukabil artı bir üretim artışı olacağı göz önüne alındığında bu yeni üretim artışından alınacak vergi miktarı bizim başta almadığımız 8 milyar dan en az 4 kat daha fazla olacaktır.
Bu vergiyi yüksek gelir grubundan almadığımız taktirde bunun yapacağı tüketim artışı çok az olacaktır. Çünkü ciddi bir kısmı tasarruf olarak alıkonulacak tüketime ayrılan paranın dolanım hızı ise daha düşük kalacaktı. Yukarıda zaten bu iki farklı kesim arasındaki vergiden dolayı meydana gelen tüketim daralmalarını ele aldık.
Sonuçta 100 milyarın altında olan kesimden vergi almamak devletin topladığı vergi miktarını azaltmayacak tam tersine, arttıracaktır.
Ayrıca sadece vergi almayarak değil sosyal devlet anlayışı ile de desteklenen dar gelirli kesim ekonomiyi ayağa kaldıran kaldıraç vazifesi görecek, dolayısı ile büyüyen ekonomilerde daha fazla vergi geliri elde etmek de mümkün olacaktır.
Diğer taraftan dolaylı vergilerin de kaldırılması gerekmektedir. Aksi takdirde her kesimden aynı vergi alınmakta ve bu büyük bir sosyal adaletsizliğe sebep olmaktadır. Gerek dolaylı vergiler gerekse istihdamdan alınan vergiler 100 milyarın altında olan vergi kapsamına girdiği için kaldırılması gerekir.
1- Bkz. D.İ.E, 25 /01/ 01
2- Bkz. T.C. Merkez Bankası