Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarının borçlanmadan temin edebilmesinin adı ve formülüdür.
Bu manada Milli Ekonomi Modeli ülkelerin kalkınmasının, ekonomik bağımsızlığın tek (yegane) yoludur.
Milli Ekonomi Modeli, ekonominin sadece bir meselesine odaklanmak yerine, bütününü kucaklayan bir modeldir.
Hedefleri, dayanakları ve işleyiş mekanizmaları ile başlı başına bir sistem olan Milli Ekonomi Modeli, hayallerden değil, var olan gerçeklerden yola çıkarak, bunlara uygun bir modeli hayata geçirmeyi amaçlamıştır(1);.
İnsanı tam manası ile tarif etmeden onunla ilgili hiçbir meseleyi çözüme kavuşturamayız(2);. Oysa kapitalist anlayış insanı anlamak yerine kendi sistemine uygun bir insan tarifi yapmıştır.
İnsanın fıtratından yola çıkarak ona uygun bir modeli hayata geçirmeden ona faydalı olmak mümkün değildir (3).
"Kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı ama ihtirasların sınırsız" olduğunu tespit ettiğimizde, kapitalist modellerin daha temelden meseleye yanlış yaklaştığını görmek zor olmayacaktır. Çünkü kapitalist anlayışlar, kaynakları sınırlı görürken, insan ihtiyaçlarını sınırsız görmektedirler (4).
Bireyler, kendi ihtiyaçlarından çok daha fazla bir değer oluşturma kabiliyetindedir.
Ancak var olan ekonomi modelleri insanların kabiliyetlerini devreye koymak yerine, onları devre dışı bıraktığı için sınırsız kaynaklara rağmen insanlığın büyük bir kesimi yokluk içerisindedir.
Artan nüfusun ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılanamayacağı yanılgısı, kapitalist anlayışı toplumun çok az bir kesiminin çıkarlarına odaklanmaya yöneltmiştir.
Bu sebeple kapitalist anlayış azınlıkların mutlu olduğu fakat çoğunluğun fakirlik ve açlık çektiği bir modeldir.
Gerçekte artan dünya nüfusu bir tehlike değildir, kaynakların kıt olmadığından yola çıkılarak bu kaynaklardan optimal ve adilane bir şekilde herkesin istifade edeceği bir sistem hayata geçirmek mümkündür. Zaten Milli Ekonomi Mode-li'nde yaptığımız da bundan ibarettir.
Kapitalist anlayışların, kendi yapılarından kaynaklanan yanlışlardan dolayı, şu üç meseleyi çözmesi mümkün değildir; kapitalizmin hâkim olduğu son 150 yıllık dönem de bunun ispatıdır:
1) Gelir dağılımında denge,
2) Sürekli büyümenin yakalanması,
3) Tam istihdamın sürekli sağlanması.
Her üçü de ekonomi politikaları için olmazsa olmaz hedeflerdir. Ancak, kapitalist modeller bunlara ulaşamadığı gibi, artık gelir dağılımında dengesizliği, eksik istihdamı ve belli dönemlerde ekonomilerin krizlere girmesini doğal karşılamaktadır(5).
Kapitalist anlayışlar kaynakların sınırlı olduğundan yola çıktığı için üretime odaklanmıştır. Elde edilen mal ve hizmetlerin adilane dağıtılması yerine, mutlu bir azınlığın faydasına sunulması da bu mantığın sonucudur.
Oysa Milli Ekonomi Modeli "tüketim yanlısı bir model"dir. Tüketim yanlısı olmaktan kastımız, toplumu oluşturan bireylerin tamamının belli bir gelir düzeyine çıkartılmasıdır. En azından "kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettireceği seviye" asgari hedef olarak kabul edilmiştir.
Milli Ekonomi Modeli'nde ortaya koyduğumuz hedefleri yakalamada, çok önemli iki güce sahibiz. Bunlardan birincisi para, bir diğeri ise devlettir.
Para, kapitalist anlayışlarda sadece bir mübadele ve değer saklama aracı olarak görülmüştür.
Oysa paranın çok önemli iki özelliği şu ana kadar ifade edilmemiştir. Birincisi, paranın bir tahrik unsuru olarak işlemci özelliği, bir diğeri de paranın üretilen mal ve hizmetlerin karşılığı olma vasfıdır.
Bir diğer konu da, serbest piyasa anlayışı ve devlet kavramıdır. Kapitalist modeller, serbest piyasayı savunurken, müdahale edilmeyen piyasaların kendi kendine dengeye geleceği kanaatindedir(6).
Keynes Modeli dahi, teoride, böyle bir dengenin varlığını kabul ederken; spekülatif para talebinden dolayı bir kısım paranın piyasalarda bulunmayacağını ifade etmiştir. Oysa teorik olarak "arz talepten büyük" olduğu için üretim esnasında üretim faktörlerine ödenen paranın tamamı, piyasada dolaşımda olsa bile; elde edilen gelir arzı karşılayacak kadar bir talebin oluşmasına yeterli gelmeyeceği için piyasaların dengeye gelmesi mümkün değildir.
Bu sebeple devletin emisyon hacmini genişletip sosyal projeler ile, özellikle dar gelirli bireylerin bütçelerine katkıda bulunarak tüketim ile üretimi dengelemek için, piyasalara müdahale etmesi gerekir.
Milli Ekonomi Modeli'nde devlet sadece alan el değil, aldığından daha fazlasını verebilme kudretinde olan iradedir.
Sosyal devlet yaklaşımı hem sosyal adaleti, hem de sürekli büyümeyi sağlamaktadır. Yani fakir bir insanı doğrudan desteklemek, dolaylı olarak sanayiciyi de desteklemektir.
Kapitalist anlayışlar ise devleti, global sermayenin faizle sattığı parasını koruyan ve faiz gelirlerini karşılamak için halkından vergi toplayan bir irade konumuna getirmiştir. Oysa Milli Ekonomi Mode-li'mizde devlet, vatandaşının emeğini yine halkına hizmet olarak sunan iradedir. İfade ettiğimiz üzere, sadece halkından topladığı vergileri değil, aynı zamanda emisyondan elde ettiği senyöraj gelirini de halkına hizmet olarak aktaracağı için, "alan değil, veren el" konumunda bir devlet anlayışı Milli Ekonomi Modeli ile hayata geçirilmektedir.
Serbest piyasa, kaynakların ve gelirlerin belli ellerde toplanmasından başka bir şey değildir. Piyasalar, serbestlik adı altında birkaç global sermaye grubunun kontrolüne terk edilmektedir. Kapitalist anlayışın hedefi, belli bir azınlık grubun refahı olduğu için, serbest piyasa adı altında kaynakların ve elde edilen gelirlerin bu kesime aktarılmasını istemesi son derece normaldir.
Devlet, bu tekelleşmenin önünde engel olarak görüldüğü için, devletin güçlenmesi ve piyasaları kontrol etmesi istenmemektedir.
Paranın faizle birlikte piyasalardan çekilerek stoklanması, paranın asıl vazifesini ifa etmesine engel olduğu gibi, parayı elinde tutanları piyasalara hâkim kılmaktadır. Bu sebeple faiz, Milli Ekonomi Modeli'nde bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Faiz, gelir dağılımdaki dengeyi bozduğu gibi üretim ile tüketimi de engeller(7).
Kapitalist anlayışlar, bankaların kaydi para üretmesini desteklerken, merkez bankalarının emisyon ile parasal hacmi arttırmasına karşı çıkmaktadır. Dolayısı ile para talebi, maliyetli para ile karşılandığı için, kapitalist anlayışlara "faiz modelleri" de diyebiliriz.
Milli Ekonomi Modeli ise, kaynakların ve paranın tekelleşmelerini engelleyerek, herkesin rahatlıkla ulaşacağı bir ortamın oluşmasını sağlamatadır.
Paranın serbest dolaşımı, proje sahibi herkesin üretim yapabileceği bir zemini oluşturduğu gibi, bireylerin kabiliyetlerinin açığa çıkmasına da imkan tanımaktadır.
Paranın ve kaynakların tekelleşmesinin önlenmesi, üretim ile tüketimin önündeki engelleri kaldırmakta, maliyetleri de aşağıya çekmektedir.
Paranın, maliyetsiz ve herkesin sahip olacağı bir hale getirilmesi Milli Ekonomi Modeli'nin en önemli unsurlarındandır.
Gelir dağılımında belli bir dengeyi sağlayamayan büyümeler, gerçek manada bir büyüme değildir. Bu sebeple hedef, toplumun bir kesiminin değil, tamamının refah düzeyini yükseltmektir. Gelir dağılımındaki dengeyi bozan "para ile para kazanma" yerine, toplumun her kesimine fayda sağlayan "üretim ile para kazanma" mantığı, modelin hâkim unsurudur.
Kapitalizm ekonomik olayları bir kavga mantığında ele almaktadır. İşçi ile işveren, zenginle fakir, çalışan kesim ile emekli olan kesim -örnekleri çoğaltabiliriz- arasında gelirin (kârın) bölüşümünde bir kavga mantığı hâkimdir(8).
Oysa Milli Ekonomi Modeli'nde toplumun hiçbir kesimi bir diğerine karşı rakip olarak algılanmamış, toplumu oluşturan bireylerin tamamına fayda sağlayacak yaklaşımların önü açılmıştır. Özellikle işçi ücretlerini asgari geçim düzeyinde konumlandıran(9) kapitalist anlayışlar yerine, gerçek ücret tanımı getiren Milli Ekonomi Modeli, hem işverenin, hem de işçinin hakkını sahibine vermektedir.
Fiyatlar, tam esnek değildir; yerine göre kısmen esnek hatta yapışkandır. Yapılan deneye dayalı çalışmalar bunun böyle olduğunu doğrulamaktadır. Ancak fiyatların neden yapışkan olduğu hususunda gereken izah şu ana kadar ortaya tam manası ile konulmamıştır. Milli Ekonomi Modeli'nde fiyatların neden yapışkan olduğunun analizi yapılırken, genel ve kısmi yeni denge analizleri de ortaya konmuştur. Bu denge analizleri ekonomide ortaya çıkan hastalıkları çok rahat seyretmemize imkan tanımaktadır.
Milli Ekonomi Modeli, para ile GSYİH arasındaki bağıntının izahını yaparken; ekonomilerde, piyasalarda bulunması gereken parasal hacmi matematiksel olarak tarif ederek piyasalarda kurulacak dengenin rakamsal açılımını ortaya koymuştur.
Her ekonomi modeli, onu ortaya koyan kültürün ve bakış açısının bir yansımasıdır. Kapitalizm, Batı insanın meselelere bakış açısını yansıtmaktadır. Milli Ekonomi Modeli ise bize ait değerlerin bir açılımından ibaret olup, olaylara batı gözlüğü ile değil, Müslüman Türk insanının sahip olduğu ölçüyle çözüm getirmektedir(10).
Kapitalizm olsun, sosyalizm olsun hiçbir modelin insanlığa huzur getirmesi mümkün değildir. Bugün dünyada hâkim olan bu görüşler, mutlu azınlıkları çıkardığımızda insanlığa dünya hayatını zindan etmektedir. Milli Ekonomi Modeli, sadece ülkemizi değil, dünya insanlığını da refaha kavuşturacaktır.
Milli Ekonomi Modeli, bir Rus dostumun "Sosyalizmden biz çektik, kapitalizmden ise dünya çekiyor, bizi ve dünyayı kurtaracak; gelir dağılımını düzeltecek, sürekli büyümeyi ve tam istihdamı sağlayacak ekonomi modeli nedir?" sorusuna da bir cevap niteliğindedir.
1. Prof. Dr. Haydar Baş, Mektûbât, s. 247, İcmal yay, İstanbul 1994, 2. baskı
2. Prof. Dr. Haydar Baş, iman ve insan, s. 3-25, İcmal yay, İstanbul 1996, 4. baskı
3. Prof. Dr. Haydar Baş, İman ve İnsan, s. 29
4. Prof. Dr. Erdogan Alkin, İktisat, Filiz Kitabevi, İst. 1992, s. 1
5. Prof. Dr. Osman Z. Orhon, Başlıca Enflasyon Teorileri ve istikrar Politikaları, Filiz Kitabevi 1993, s. 109
6. A. Smith, Milletlerin Zenginliği, Çev. Haldun Derin, M.E.B. Yayınları 1955
7. Prof. Dr. Haydar Baş, Mektûbât, s. 253-254; Prof. Dr. Haydar Baş, İman ve İnsan, s. 238
8. A. Smith, Milletlerin Zenginliği, 1. kitap, 5. bölüm
9. İktisat'ın Dama Taşları, II, 2002, iÜ iktisat Fak. Mez. Cem; Doç. Dr. Burak Atamtürk, Klasikler ve Adam Smith, s. 14
10. Prof. Dr. Haydar Baş, Mektûbât, s. 248-249