Ekonomi politikalarının en önemli hedeflerinden birisi de gelir dağılımını adil bir şekilde yaparak, fertlerin gelirleri arasındaki farkı mümkün olan en az seviyeye indirmektir.
Gelir dağılımının düzeltilmesi sosyal adaleti sağlayacağı gibi, ülke ekonomileri için sürekli büyümenin de temelini oluşturmaktadır. Ekonomilerde pazarın büyümesi, yani tüketimin artması toplumdaki fertlerin gelirlerini dengeli bir şekilde artırmaktan geçmektedir. Bu manada en temel ihtiyaçlarını bile alamayan dar gelirli insanların desteklenmesi, sadece gelir dağılımındaki dengesizliği gidermemekte, tüketim artışına sebep olduğu için sürekli büyümeye de imkan tanımaktadır.
Hiçbir dönemde bütün insanların gelirleri birbirine eşit olmamıştır, zaten ideal olan da bu değildir. Gelir düzeyi yüksek olan bireylerin yanında daha düşük gelire sahip bireylerin toplumdaki varlığı yaşanan bir gerçektir.
Önemli olan bireylerin gelirleri arasında toplumsal dokuyu zedeleyecek bir uçurumun oluşmaması-dır. Ancak mevcut ekonomi modellerinin yanlış uygulamaları açlık sınırının altında yaşamaya çalışan bireylerle şatafatlı bir tüketim çılgınlığı içinde olan bireylerin iç içe olduğu çarpık bir toplum modeli meydana getirmiştir. Yanlış olan budur.
Toplumun geniş bir kesiminin gıda, giyim, konut, sağlık, ulaşım, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının gelir dağılımındaki bozukluk sebebiyle karşılanmaması, gelirin büyük bir kısmının mutlu bir azınlık tarafından türlü şekillerle elde edilmesi, ekonomik bir sorun teşkil etmesinin yanında sosyal tahribatlara yol açmaktadır.
Örneğin Türkiye'de 2003 yılı itibari ile nüfusun en yoksul % 10 kesimi gelirin % 1.9'unu alırken; en zengin % 10'un aldığı pay, % 34.6'ya kadar çıkmaktadır(21). Bu tabloya göre en zengin ve en fakir % 10'luk dilimlerin gelirden aldığı paylar arasında 18 kat fark vardır. Günlük geliri 4.3 ABD Dolarından az olanların oranı ise 2002 yılı itibari ile % 30.3'tür(22). Sıfıra doğru inildikçe gelir dağılımındaki adaleti 100'e yaklaştıkça da adaletsizliği gösteren "Gini Katsayısı", 2003 yılı için 42 olarak hesaplanmıştır(23).
Dünyanın diğer ülkelerinde de durum pek farklı değildir.
Küreselleşme adı altında gelişmiş ülkeler çeşitli para oyunları ve çıkarttırdıkları kanunlarla birlikte, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını ve gelirlerini sömürerek kendilerine aktarmışlardır.
Kapitalist politikalar sonucu 1998 yılı itibari ile 973.7 milyon kişi günde 2 ABD Dolarının altında gelir elde ederken; 352.9 milyon kişi ise günde 1 ABD dolarının altında gelir elde etmektedir(24). Aynı yıl itibari ile dünya nüfusunun 5.240 milyar olduğu dikkate alındığında felaketin boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
Çoğunlukla Afrika'da, Doğu ve Güney Asya'da ve Güney Amerika'da açlık sınırında yaşayan insanlar, kaynakları olmadığı için değil, küresel güçler tarafından sömürüldügü için bu durumu yaşamaktadır.
Gelişmiş kabul edilen ülkelerde bile gelir adaletsizliğine işaret eden Gini katsayısı son derece yüksektir. ABD'nin 2000 yılı Gini katsayısı 40.8, ingiltere'nin 1999 yılı Gini katsayısı 36, Almanya'nın 2000 yılı Gini katsayısı 28.3'tür(25).
Yine 1993 yılı itibariyle dünyadaki en zengin % 1'lik kesim, toplam gelirden % 9.5 pay alırken; en fakir % 10'luk nüfus sadece % 0,8 gelirden pay almaktadır. Bu da 100 kattan daha fazladır(26).
Bu sebeple kapitalist modellerin çözemediği problemlerden biri de gelir dağılımında dengesizliktir. Zira bu problem kapitalizmin doğasından kaynaklanmaktadır. Gelir dağılımında bozukluğa sebep olan etkenler incelendiğinde bu daha iyi anlaşılacaktır.
21-Bkz. The World Bank, World Development Indicators
22-DİE Turkey, Istatistical Year Book 2004
23-Bkz. The World Bank, World Development Indicators
24- The World Distribution of Income Xavier Sala-i Martin Department of Economics, Colombia University Working, Paper no 8933, May 2002.
25- The World Bank, 2004 (Census and Statistics Department)
26- The Economic Journal, 112 51-92, January 2002, Royal Economic Society, True World Income Distribution 1988 and 1993, Branko Milanovic